Türkiye’nin siyasi arenada demokrasi ile tanışmasının üzerinden 100 yıla yakın bir süre geçmek üzere. Bu süre içerisinde birçok badire atlatan Türkiye’deki demokrasi serüveni için sınavlardan biri 16 Nisan 2017 tarihinde halk referandumu ile oylanacak. Herkesin ağzında da bir demokrasi lafı olmasına rağmen yaşanan olaylar ve gelişmeler yüzünden ortam sıkıntılı. Referandum süreci ise, yavaş yavaş siyasi arenada yükselmeye başladı. Bir soru var; yeni anayasayı onaylıyor musunuz? Cevap ise, basit. “evet” veya “hayır” Peki durum bu kadar basit midir? Sanmıyorum. Türkiye siyaset tarihi maalesef sürekli bir kutuplaştırma politikası üzerinden yürütülmüş ve yürütülmeye devam edilmekte. Bu açıdan baktığımızda yukarı tükürsen bıyık aşağı tükürsen sakal misali “evet” dersen yandaş “hayır” dersen vatan hainisin gibi kutuplaştıran bir anlayış var. Doksanlılar Erkan Yolaç’ın Evet /Hayır yarışmasını hatırlayacaktır. Yarışma da basit bir kural var evet veya hayır cevabını verirsen kaybedersin. Bu açıdan baktığımızda mikrofon uzatılanlar veya seçimde ne yapacağı sorulan seçmenler yarışmacılara benziyor.
Tezimi yazarken demokrasi konusunda güzel bir okuma yapma fırsatım oldu. Aristoteles ve Platon’dan demokrasinin tarihi kökenlerini, Sartori’den Schmidt’e kadar siyasi teoriler ve ideolojiler çerçevesinde demokrasi ve onun gelişimini, Jean Jacques Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi ile ütopik halini, Acemoğlu ve Douglass North ile ekonomik kökenlerini ve etkilerini tanıma fırsatım oldu. Şunu öğrendim ki demokrasi yalın hali ile oy verme hakkından başka birşey değil. Atina demokrasisi bunun ilk hali. Buna rağmen günümüzde herkesin demokrasi derken aslında bahsettiği şey liberal demokrasinin uzantısı teorik olarak”çoğulcu veya oydaşmacı demokrasi” olarak tanımlanabilir. Teoride diyorum çünkü özellikle iskandinav ülkeleri haricinde oydaşma ve çoğulculuk geçer akçe değil.
Türkiye’nin demokrasi tarihine baktığımızda ise, sürecin çok sancılı geçtiği görülüyor. Batı tipi demokrasilerin ortaya çıkışı genellikle aşağıdan yukarı yani halktan monarşiye doğru olmuştur. İngiltere’de “Magna Carta” ile monarşinin elini zayıflatan süreç, lordlar kamarasında vergi almaya çalışan hanedanın direnen lordlar tarafından yenilmesi sonucu demokrasinin güç kazandığı bir ortam oluşturmuştur. Fransız devrimi ile başlayan süreç Fransa’daki demokrasi hareketinin fitilinin tutuşmasıdır. Amerika’da ise, İngiltere’yi hiç görmemiş ama Kraliçe’ye vergi ödeyen halkın “temsil yoksa vergi de yok” diye başlattığı ayaklanma ile tohumlarını atmıştır.
Yıllar önce Aysun Kayacı’nın toplum tarafında linç edilmesine yol açan bir lafı vardı “dağdaki çoban ile benim oyum bir mi?” diye. Sarışın ve manken olmanın dezavantajı diyelim sen ne anlarsın demokrasiden! insanları küçümsüyorsun denilerek i lince maruz bırakılmıştı. Eleştirenlerin dediği gibi salt anlamı ile demokrasi dağdaki çoban ile ordinaryüs profesörün de oyunun bir olması demektir. Peki demokrasinin bu şekli etkili midir? Eğitim demokrasi de ne kadar etkilidir?
Eğitim demokrasinin olmazsa olmazıdır. Demokrasi dediğimiz kavram insanların yarattığı bir kavramdır. Doğuştan bizimle gelen bir içgüdü değildir. Hatta doğuştan gelen içgüdü demokrasi den ziyade otokrasidir. Hayvani içgüdüler diyelim. Her insan güdüsel olarak en güçlü ve/veya lider olmak ister. Bu anlamda demokrasi ise, bir toplum sözleşmesi yani bir bakıma uzlaşma zeminidir. İnsanı insan olarak tanımlanması için ise eğitimli olması gereklidir. İnsanlıktan kastım en azından homo politicus ve homo economicus diyebilirim. Yoksa homo sapiens olmak zaten doğuştan geliyor. Buradaki insanlık kavramı biraz daha seçkinci görünebilir demokrasi söz konusu olduğunda seçkincilik bir süre sonra halk kitlelerinin de yanlış yönlendirilmesi veya sömürülmesine yol açabilir. İyi bir demagogun halk kitlelerini peşine takması ve demokrasiyi kullanarak özgürlükleri kısıtlaması da demokrasinin “açıklarından(bug)” bir tanesidir (Hitler, Mussolini, belki Trump).
Peki iyi bir demokrasiye nasıl erişiriz? İyi demokrasiden kastım “bir insan bir oy” ama neye? neden? oy verdiğini bilen bir topluma erişimden bahsediyorum. Dediğim gibi demokrasinin olmazsa olmazı nitelikli bir eğitimdir. Sadece diplomadan bahsetmiyorum. Demokrasi evde başlar. Bilinçli ebeveynler bilinçli çocuklar yetiştirir. Bu yüzden demokrasinin uzun süredir hüküm sürdüğü topraklarda demokrasinin demokrasi ile yıkılması zordur. Diğer aşamada ise, okul eğitiminin iyi olması bilinçli vatandaşların yetişmesinin diğer adımıdır. İşin eğitim boyutunun öncesinde ise, ekonomik boyutu ve gelir dağılımının adaletli olması en önemli unsurdur. Kimse aç karna siyaset dinlemez. Yoksul toplumlar demokratik olarak en istikrarsız toplumlardır. Toplum sözleşmelerinin temelinde toplum üyelerinin birbirlerinin malına veya canına zarar vermemeleri gelmektedir. Ya toplum sözleşmesi toplumun diğer üyelerini görmezden gelirse ne olur? İşte o zaman toplum sözleşmesi de kendi kendini boşa çıkaran bir sözleşme metnine dönüşür. Yani toplumun geri kalmış üyeleri kendilerini açlığa mahkum eden sözleşmenin değişmesi için en demokratik biçimde? oy hakkını kullanır. Oy hakkını kullanamaz ise, yaşam hakkını kullanır ve yaşamak için öldürme! içgüdüsüne bile varabilir.
Bu yüzden ülkede adil gelir dağılımı ile tutarlı kalkınma, kalkınmak için eğitim ve bu süreçlerin birbirini geri beslediği bir süreç içerisine girildiğinde istikrar ve demokrasi daha doğru sonuçlar üretir. Tabi demokrasiden kastım halen “oydaşmacı” veya “çoğulcu” demokrasidir. Busch’s Guest Feedback Survey
Her şey bir yana ve her ideoloji bir yana benim oyum her zaman çoğulcu ve özgürlükçü demokrasinin kazanmasından yanadır.